ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 100. YIL DÖNÜMÜ
18 Mart 2015
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı
Yüz yıl önce, 18 Mart 1915’te zaferle sonuçlanan Çanakkale Deniz Savaşı’yla, yüzlerce yıllık yenilmişliğe, ezilmişliğe, Balkan savaşlarındaki arka arkaya alınan yenilgilere, Sarıkamış felaketiyle Süveyş Kanalı hezimetinin vermiş olduğu çöküntüye ve cesaret kırıklığına son veriliyordu…
Karada ve denizde yapılan bu savaşta, İngiliz ve Fransızların 3 gruptan ve toplam 18 zırhlıdan oluşan birleşik donanması karşısında, tüm dünyayı şaşkınlığa sevkedecek kadar büyük bir zafer elde edilmişti. Özellikle de, üzerinde güneşin batmadığı İngiliz İmparatorluğu‘nun, „yenilmez“ olarak bilinen Armadası, unutamayacağı bir yenilgi almıştı…
İngiliz ve Fransızlar, yeni sömürü alanları elde etmek ve Türkiye’yi haritadan silmek için, özellikle İngilizlerin denizaşırı dominyonlarından getirilen askerlerle birlikte saldırırken, Türkler Vatan topraklarını savunuyorlardı… Ve Vatan topraklarını savunan Türk askerinin gücü, silah ve asker sayısı üstünlüğünden doğan birleşik güce büyük üstünlük sağlıyordu…
Çanakkale Zaferi, Türklerin bir direniş ve diriliş destanıyla yeni bir tarih yazdığı zaferdir.
Bu zafer, daha zorlu, daha büyük direnişlerin, zaferlerin, Millî Mücadele’nin, Türkiye Cumhuriyeti‘nin mayası ve müjdecisi olacaktı.
Bu „Diriliş mucizesi“ ile birlikte, „Çanakkale Geçilmez“ millî ve uyarıcı bir parola olarak benimsenmiş ve yıllardan beri yenilgi üstüne yenilgi almış ve dolayısıyla da maddî ve manevî bir çöküntü içindeki halk, bir özgüven kazanarak, doyasıya kutluyordu bu zaferi…
Çanakkale savaşlarında toplam olarak 250.000 kadar Türk yaşamını yitirmiştir. Türklerin kaderi budur: Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı‘nda da görüleceği üzere, ulaştıkları başarıların bedelini, her zaman çok ağır bir biçimde, kanlarıyla ödemiştir Türkler. Bu nedenle bilinir ve uyarıcı anlamda söylenir ki, Türk Yurdu‘nun, Türk Vatanı’nın toprakları, Türk’ün asil kanıyla yoğrulmuştur… Dolayısıyla, bedeli ölçülemez…
Millî güçler ve vatanseverler, tambağımsız, özgür, sınırları Ulusal And’ın Lozan’da kabûl ettirilmesiyle, uluslararası tanınmış olan, bir ülkenin mutlu vatandaşları olarak barış içinde, kan ve gözyaşı dökülmek yerine, dostça işbirliği içinde yaşanılan Türkiye’yi, böyle çok ağır bedeller ödeyerek yaratmışlardır…
Bu açıdan da bakıldığında, Necmettin Halil Onan’ın şu şiiri olağanüstü anlamlıdır:
DUR YOLCU! Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bir tümsek, Anadolu'nda,
İstiklâl uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet'in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmet'in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
***
İngilizlerin deyişiyle „Koca Türk“; Fransızların deyişiyle „Kuvvetli Türk“ (Il est fort comme un Turc = Türk gibi kuvvetli), Çanakkale’de tarih sahnesine geri dönmüştür…
Çanakkale zaferi, kendisini derin saygıyla andığımız ve özlemle aradığımız, Turgut Özakman’ın deyişiyle, „Yeni Türkiye’nin Önsözü“dür…
Mustafa Kemal ATATÜRK’ün eşsiz ve erişilemez büyüklüğü, akıl ve cesareti temel alan komutanlığı, bilge ve emsalsiz devlet adamlığı, ilkeli kişiliği sayesinde hem Çanakkale, hem Millî Mücadele, hem Ulusal Kurtuluş ve Bağımsızlık Savaşı kazanılmış, hem de Türk Ulusu, Türk Yurdu ve de Türkiye Cumhuriyeti neredeyse yoktan yaratılmış ve kurulmuştur…
Tüm bu gerçeklere ve Mustafa Kemal’in Anafartalar Grup Komutanı olmasına ve de askerlerine
„Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum“ diyerek, vatan savunması için yeni bir ruh aşılamasına rağmen, Mustafa Kemal’i Çanakkale’de yokmuş gibi göstermek isteyen, ama ülkeyi I.Dünya Savaşı ateşine atarak, ülkeden kaçanları kahraman gösteren, uyduruk, ATATÜRK düşmanlığına sığınan, ATATÜRK’ün Çanakkale’deki rolünü küçültmek isteyen ve de Çanakkale Savaşı’nı görünmeyen, bilinmeyen kerametli güçlerin kazandığını yazan cehaletin „tarihçi“leri var…
ATATÜRK‘ün kurduğu halka dayalı ve halk mayalı Cumhuriyetimizle birlikte, ATATÜRKÇÜ Aydınlanma’nın, yurttaşlara kazandırdığı, kendi aklını ve iradesini kendisinin kullanması cesaretini, ATATÜRK ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ aleyhine kullanmayı marifet sayan nankörlerin ve ihanet erbabının tüm yalan ve düzmece masallarına rağmen, Türkiye’yi haritadan ve Türkleri de tarihten silmek isteyen emperyalistlerin en büyük temsilcilerinden İngiltere Başbakanlarından Lloyd George’un ve Winston Churchill’in, ATATÜRK düşmanlığı yapanların suratlarına çaparcasına, saygı ve hürmetle söyledikleri şu sözlerle yazımızı bitirelim:
Lloyde George: „Tanrı, her yüzyılda bir büyük dâhî yaratır. Şu talihsizliğimize bakınız ki, bu büyük dâhî bizim çağımızda Türk Ulusu’na nasip oldu.“
Winston Churchill: „Savaşta Türkiye‘yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu’nu yeniden dirilten Atatürk’ün ölümü, yalnız kendi yurdu için değil, aynı zamanda Avrupa için de en büyük kayıptır. Halkın, O’nun arkasından döktüğü içten gözyaşları, bu büyük kahramana ve çağdaş Türkiye’nin Atası‘na lâyık bir tezahürdür…“
Bir de Soner YALÇIN’ın 15.3.2015 tarihli Sözcü’de yayımlanan „Mustafa Kemal’e Yapılan Büyük Ayıp“ başlıklı yazısından şu bölümü de ekleyelim: Böylece, Çanakkale’de yok sayılmak istenen Mustafa Kemal ATATÜRK’ün rolü daha iyi anlaşılacaktır…
„Mustafa Kemal Çanakkale’deki başarıları nedeniyle şu madalyaları aldı:
- 23 Mart 1915: Alman İmparatoru I. Ferdinand’dan Aziz Alexander Nişanı,
- 30 Nisan 1915: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Gümüş İmtiyaz Madalyası,
- 1 Eylül 1915: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Gümüş Liyakat Madalyası,
- 28 Aralık 1915: Alman İmparatoru Wilhelm’den saygın Demir Haç Madalyası,
- 17 Ocak 1916: Osmanlı Padişahı Mehmet Reşat’tan Altın Liyakat Madalyası…
Evet, Mustafa Kemal askeri dehasını Çanakkale’den sonra da göstermeye devam edecekti. „
Türk’ün Diriliş Destanı olan Çanakkale zaferi’nin 100. Yılında, MUSTAFA KEMAL’den ATATÜRK’e giden yolu bilen; Vatan sevgisinden, bağımsızlık ve özgürlük düşüncesinden, onurdan, namustan, vicdandan, kişilikten yoksun olmayan herkes, Mustafa Kemal ATATÜRK’e olan minnet borcu bilinciyle, O‘nun huzurunda esas vaziyetini alır…
Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıldönümünde, eşizliği ve erişilmezliği tartışılmaz olan Mustafa Kemal ATATÜRK ile AZİZ VATAN topraklarını savunmak için canla başla çalışmış olan tüm komutanların, canlarını veren tüm şehitlerimizin anıları önünde saygı ve hürmetle eğiliyoruz…
|