"İHANET…"
ATATÜRK, Türk topraklarını emperyal ülkelerin işgalinden kurtardıktan ve millete bağımsızlığını, özgürlüğünü ve egemenlik hakkını kazandırdıktan sonra, Lozan Barış Antlaşmasını tüm dünyaya kabûl ettirmiş ve hemen arkasından cumhuriyeti kurmuştur.
ATATÜRK, devletlerin birbirleriyle kanlı savaşlar yapması yerine, "yurtta barış dünyada barış" ilkesini bayraklaştırarak, birbirleriyle, ulusların refahı için işbirliği yapmaları gereğini vurgulamıştır…
ATATÜRK, bu sözleriyle, Türkiye Cumhuriyeti'nin dünya devletleri karşısında aktif bir barış siyaseti izleyeceğini ilan etmiştir…
ATATÜRK, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 10. Yıl dönümündeki söylevinde şöyle diyordu: Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli Türk kahramanlığına ve Türk kültürüne dayanır…
Bu bağlamda, Ayasofya'nın, bir dünya kültür mirası olduğunun bilinciyle, "kilise ya da cami" amacıyla kullanılması tartışmalarının yerine, son derece bilge ve barışçı bir yaklaşımla, müze olmasını, BAKANLAR KURULU KARARIYLA, 24 Kasım 1934'te dünyaya ilân etmiştir.
"Tek kişi rejimi", bağımsız Türk Yargısı'nı, muhaliflere karşı bir cezalandırma aparatı haline getirdikten sonra, Ayasofya'nın cami olmasını Danıştay'ın 10. Dairesinin 5 üyesinin oy birliğiyle karara bağlatmıştır.
Danıştay'ın, hukuka aykırı olan, Ayasofya'yı cami yapma talebini birkaç kez reddettikten sonra, karara bağlaması manidardır.
Bu hukuksuz karar, AKP'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin başına daha ne gibi işler açabileceğinin habercisidir… Örneğin "Hilafet" istemleri gibi…
İspanya Başbakanı Zapatero'nun teklifi üzerine, onunla birlikte, 2005'ten itibaren "Medeniyetler İttifakı"nı başlatmış olan Başbakan'ın, böyle, hukuka açıkça aykırı bir kararı Danıştay'a aldırtması hem güvensizlik hem de hukuksuzluk örneği bir tutumdur…
Üstüne üstlük, ATATÜRK ve O'nun Bakanlar Kurulunun imzasıyla, Ayasofya'nın müze olarak kullanılması kararı, "İHANET" olarak nitelendirilmiştir.
Türkiye'nin muhalefet partilerinin, özellikle de ama CHP'nin, bu konuya seyirci kalması, son derece düşündürcü ve son derece üzüntü vericidir…
ATATÜRKÇÜ olduğunu ve hukuka bağlılığını dile getiren hiçbir kimse, bu konuda sessiz kalamaz…
ATATÜRK'ü ve O'nun Bakanlar Kurulunu, Ayasofya'yı müze yapmaları nedeniyle, 86 yıl sonra suçlayanlar, Türkiye'ye asıl ihanet edenlerin kimler olduğuna bir göz atsınlar.
TÜRKİYE'YE ASIL İHANET EDENLER,
- Türk Silahlı Kuvvetlerine kumpas kurarak ya da kurdurarak, yüksek rütbeli
generalleri ve subayları, tutuklattıranlardır…
- Devletin namusu olarak nitelendirilen Kozmik odayı açtırarak en gizli
bilgilerin, teşhir edilmesini sağlayanlardır ve devletin 850
kadar yetkin görevlisinin katledilmesine sebep olanlardır…
- Bağımsız Yargıyı siyasetin buyruğuna sokanlardır…
- Devletin yüksek düzeydeki mülkî amirlerini (valiler ve kaymakamlar), devlete
hizmet ettirmek yerine iktidar partisine hizmet ettirenlerdir…
- "TÜRK ve TÜRKİYE adını kullanamayacaksınız" tehdidinde bulunanlardır…
- Türk halkının birlik ve beraberliğini bozmak için, kutuplaştırma ve
kamplaştırma siyaseti güdenlerdir…
- "Tek parti devrinde Kürtler red ve inkâr edildiler, asimile edildiler" diyerek,
Kürt kökenli yurttaşları, kendi yönettiği devlete karşı isyana teşvik edenlerdir...
- Dini siyasete alet ederek, cemaatleri ülke yönetiminde söz sahibi
yapanlardır…
- Yunanistan'ın sessiz sedasız 18 adayı işgal etmesine seyirci kalanlardır…
Bu liste daha da uzatılabilir…
***
Tüm bunları dikkate alarak, bizim Ana Muhalefet Partisi yöneticilerinden beklentimiz, KURUCU AYARLARIYLA BİRLİKTE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NE VE CUMHURİYETLE BİRLİKTE ULUSUMUZA KAZANDIRILMIȘ OLAN DEĞERLER DİZGESİNE SAHİP ÇIKMAK VE SAVUNMAK İÇİN, şu hedeflerin açık yüreklilikle dile getirilmeleridir:
Biz iktidara geldiğimizde
- ATATÜRK'ün ve O'nun Bakanlar Kurulunun imzalarını, haksız ve hukuksuz
bir biçimde geçersiz kılan, bu kararı geçersiz sayacağız.
- Halka dayalı ve halk mayalı Cumhuriyetimizin kurucu ayarlarını yeniden
etkinleştireceğiz.
- Cumhuriyetçi demokrasiye dayanan parlâmenter düzeni yeniden geçerli
kılacağız.
- Millî Eğitim Bakanlığının yerleştirmeye çalıştığı dinci eğitim sistemini
yeniden Millî Eğitim sistemine dönüştüreceğiz.
- ATATÜRK'ü unutturmak üzere AKP iktidarının yaptığı yasaları, uyguladığı
yasakları, kısıtlamaları yürürlükten kaldıracağız.
- ATATÜRK Hava Limanını yeniden işletmeye açacağız.
- "Yap, işlet, devret" sistemiyle yapılan tüm yolları ve köprüleri
devletleştireceğiz.
- Yerli üretime dayalı ekonomik sistemi yeniden canlandıracağız.
Bu liste de uzatılabilir…
Vatanımızı kurtaran, Türkiye Devletini ve Cumhuriyetini kurarak yücelten ve yükselten ATATÜRK ve O'nun yol arkadaşlarına, hakarete varan saldırılar tahammül edilemez boyutlara ulaşmıştır.
O'nun eserleri her geçen gün daha da yok edilmekte ve Cumhuriyetin kazanımları ya talan edilmekte ya da elden çıkarılmaktadır.
Türkiye'de, anayasayı, yasaları, etiksel kuralları hiçe sayan; devlet organlarında deneyimi ve liyakati gözardı eden ve dolayısıyla cehalete cesaret veren, KHK'larla yürütülen keyfî bir yönetim sistemi hüküm sürmektedir. Muhalefete ve farklı düşüncelere tahammül göstermeyen baskıcı ve engelleyici bir sistem yürürlüktedir.
Bu endişe verici duruma son vermek için, halkın hakemliğine başvurmak yerinde olacaktır. Yani bir erken genel seçim artık kaçınılmazdır.
Sözün kısası: Bu anlamda, Türkiye'nin muhalefet partileri gerekeni yapmalıdırlar…
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı |