CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
YAHYA AKSOY
GİRİŞ
"Efendiler, milletimizin amacı, milletimizin ülküsü, bütün dünyada tam manasıyla medeni bir toplum olmaktır... Medeniyet yolunda yürümek ve başarılı olmak yaşamak için şarttır." Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye Cumhuriyeti, ülkemize özgü çağdaş bir uygarlık projesidir. Tarihe ışık tutan ve yön veren temel kaynak eser olan Atatürk’ün SÖYLEV’inde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurtuluş, kuruluş ve yükseliş evreleri ve felsefesi, tarihi seyir içerisinde bilgi ve belgelerle anlatılmaktadır.
"İnsanları istediği gibi kullanan kuvvet, düşünceler ve bu düşünceleri sezinleyen ve genelleştiren kimselerdir" Atatürk.
Şevket Süreyya Aydemir, "Tek Adam" eserinde şöyle demekte: "Ölümünün daha 25. yılında kendisi hakkında çeşitli dillerde 3.000 eser yayınlanan insan, üzerinde düşünülen insan demektir.
“Yeni baştan bir Türkiye İçin "Bir Tarih Böyle Yazıldı” eserinin yazarı Hanri Benazus şöyle demekte: "Bu kitap 10-15 yıllık araştırmaların ve çalışmaların bir ürünü. Bu eser; bir “Millî Uyanış”ın, nasıl bir “Milli Kuruluş”, bir “Çağdaşlaşma” ile sonuçlandığının, bizleri aydınlatacak ibret dolu bir görüntüsüdür… Atatürk hayranı bir kişiyim…"
"Ben edebiyatı ve şiiri severim." Atatürk
Edebiyat, duygu, düşünce, hayal ve davranışları söz ve yazı ile güzel ve etkili bir şekilde anlatma sanatıdır. Dil, bir ulusun kimliği ve benliğidir. Türklerin Türkçe ile ortaya koydukları yazılı ve sözlü ürünlerin bütününe Türk Edebiyatı diyoruz. İnsan eğitiminin örgün ve yaygın eğitim kurumlarındaki en önemli aracı dil ve edebiyattır. Eğitim, insanların davranışlarında olumlu yönde değişiklikler yaratma sürecidir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin modernleşme felsefesini oluşturan eğitim, kültür, sanat, maliye ve sanayi alanları başta olmak üzere, öncelikle başlatılan uygulamaları bilim ve teknoloji ışığında geliştirerek hedefe erişileceği esas alınmıştır.
"Bizim kuvvetimiz, milletin güven ve itimadıdır" diyen Büyük önder Atatürk "Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz" sözleriyle, başarısını vurgulamıştır. 1925
“Mustafa Kemal, bütün insanlığın içinde çırpındığı uygarlık bunalımının temel sorununa, yani çağdaş bilimin sağladığı güçlü teknolojinin nasıl kullanılacağı sorununa en geçerli yaklaşımı getirdi." Georges Duhamel
UNESCO, doğumunun yüzüncü yılında (1981) ; "Dünya vatandaşları haset, açgözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde terbiye edilmelidir" diyen ATATÜRK'ü, “Özgür,bağımsız, gönençli ve uygar bir toplum ve devlet yaratarak bütün insanlığa düşünce ve uygulama düzeyinde seçkin bir örnek sunan ve dünya barışına öncü ve örnek bir lider” olarak duyurmuştur.
"Atatürk'ü, doğumunun yüzüncü yılında (1981), UNESCO'nun 156 ülkede ayni anda kutlaması önerisi yer almıştır.“Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle der; "Ne yani, dünyada bu kadar devlet adamı var. Hepsinin de doğum gününü böyle kutlayacak mıyız ?" O esnada, Rus delegesi ayağa fırlayarak, yumruğunu masaya vurur ve 152 ülke delegelerine aynen şunları söyler; "Genç delege arkadaşıma, hatırlatmak isterim ki ATATÜRK, öyle herhangi bir dünya lideri değildir. Bırakın O'nu yılda bir anmayı, tüm ülkeler, her probleminde çare olarak onu aramalıdır."
“Mustafa Kemal’in yetişme tarzı, öğrenim hayatı ve sosyal çevresinin tesirleri O’nu okumaya teşvik etmiştir. Hayatının her devresinde kitap, O’nun için en değerli bir varlıktır. ”Prof. Afet İnan, Atatürk'ü doğru yorumlayan yazarlar ve bilim adamları, O'nun bütün icraatlarının özünde, temelinde akılcı ve bilimci bir yaklaşımın bulunduğunu görmüşlerdir:
Prof. Dr. İsmet Giritli, "Kemalist dünya görüşünün akılcılık ve ilimcilik niteliğininin, Atatürk'ü, akla ve ilme dayanan batılı anlamda bir toplum ve devlet kurmaya götürdüğünü" belirtiyor, "Türk devrimi müsbet ilimlerin yaratıcısı akılcı felsefeyi benimsemiştir" diyor.
Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı, "Atatürkçülüğün realist, pragmatik bir düşünce sistemi olduğunu" belirterek, "Atatürk'ün devrimci reformlarının akılcı ve bilimci bir temele dayandığını" vurguluyor.
Prof. Dr. Suna Kili, "Atatürk'ün Türk toplumuna akılcı düşünme sistemini getirdiğini, laikliğin Atatürk devrimlerinin temeli olduğunu" belirtiyor.
Orhan Hançerlioğlu, "Doğunun mistik ve skolastik düşünce sisteminin yerine, Batı'nın yapıcı, yaratıcı, tartışıcı ve araştırıcı düşünce sistemi nasıl konulabilirdi? Bu soruyu soran ve karşılığını veren insan Atatürk'tür." diyor.
Prof. Dr.Hamza Eroğlu'na göre,"Atatürkçülük akılcılığa ve müspet bilim kavramına dayanır."
Prof.Dr. Ahmet Mumcu'ya göre, "Uygar olmak için her şeyden önce akılcı olacağız.."
Atatürk'ün İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, "Yapılan işler akıl denilen bir süzgeçten geçirildikten sonra tatbik edilirse fayda verir, kök salar."
Atatürkçü aydınlanma yolunda şehit düşen Prof.Dr. Ahmet Taner Kışlalı Kültür Bakanı olarak Bakanlık yayınlarına yazdığı yazıda şöyle demekte:
"Günümüzün insanı, bildikleri ile yetinmeyen, hızla değişen koşullarda kendini yenileyebilen, özgün, barışçı, insancıl, hoşgörülü, toplumla bütünleşmiş, kendi kişiliğini geliştirirken başkalarının gelişmesine de çalışan, toplumsal bir varlık olmak durumundadır. Bu, çağın gereklerine uygun, ama kendi benliğinden, toplumun öz kaynaklarından kopmamış bir insandır. Çünkü insan ,ancak ulusal özelliklerini koruduğu oranda, çağdaş uygarlığa, evrensel kültür değerlerinin oluşmasına ve zenginleşmesine katkıda bulunabilir." (Ahmet Taner Kışlalı-Kültür Bakanı.)
Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karal, "Atatürk ve Devrimler" eserinde, "Halkımızın çoğunluğunun, cumhuriyetin duyurulduğu sırada onun ne olduğundan ya da ne olmadığından habersiz bulunduğu doğrudur. Fakat, cumhuriyet döneminde yetişen ve bugün aydın geçinenler arasında hangi koşullar içinde, ne pahasına kurulmuş olduğunu bilmezlikten gelenlere ne demeli?" diyor.
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI
Cumhuriyet devri edebiyatını, «Atatürk dönemi» (1923-1938) ve Atatürk'ün ölümünden sonraki dönem» (1939-1945) diye ikiye ayırabiliriz. Bunu, «İkinci Dünya Savaşı'ndan önceki dönem», «İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki dönem» diye de adlandırabiliriz.
a. Cumhuriyet'in ilk döneminde yetişen sanatçıların -özellikle şairlerin- çoğu, kendilerinden önceki kuşakların etkisiyle, bireyci anlayışı sürdürmüşler, içinde bulundukları yeni toplumsal koşulların pek farkına varmamışlardır.
b. Edebiyatın halka dönük oluşu edebiyat dilini de etkilemiş: konuşma dili ve Öz-Türkçe -Atatürk devrimlerinin bir dalı olan Dil Devrimi- kesin olarak kabul edilmiş; ayrıca, -köyden yetişen sanatçıların etkisiyle- İstanbul ağzının yanında yerli ağızlar ve geniş anlamda Türkiye Türkçesi de gelişme göstermiştir.
c. Şiir alanında, dil, vezin ve nazım biçimi sorunları artık çözümlenip sorun olmaktan çıktığı için, Cumhuriyet devrinin birinci döneminde yetişen şairlerin ilk kuşağı (Ahmet Hamdi, Ahmet Kutsi, Kemalettin Kamu. vb.) biçim işleriyle uğraşmayı bir yana bırakıp, şiirin özüne yönelme, birtakım estetik değerler yaratma çabasına girişmişlerdir. Hemen hepsi Yahya Kemal ve Ahmet Haşim çevresinde yetişen (hatta kimisi üniversitede Yahya Kemal'in öğrencisi olan; Ahmet Hamdi, vb. Bu sanatçılar, onların aruz kalıpları içinde işledikleri gelir anlayışını ses kaygısına, dünya görüşüne, hatta şiir temalarına ve konularına kadar- hece kalıplarına uygulamaya çalışmışlardır. Batı edebiyatında onların örnek aldıkları şairleri (Sembolistler, özellikle Baudelaire, Valéry, vb.) onlardan öğrenip kendilerine usta bilmişler; ayrıca kendilerinden önceki hececilerin kabataslak tanıdıkları Halk edebiyatı şiirini daha yakından inceleme fırsatını bulmuş, o şiirin büyük ustalarının (Karacaoğlan, özellikle Yunus Emre, vb.) yarattığı sesten ve özden gereği gibi yararlanmayı başarmışlardır.
ç. Hikâye ve roman alanında hepsi de gözleme dayanan Realizm (Sadri Ertem, Bekir Sıtkı, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt, vb.), Natüralizm (Reşat Enis), Toplumcu Gerçekçilik (Sabahattin Ali, Orhan Kemal) gibi çeşitli akımlar yanında, yine gözlemden yararlanmakla birlikte izlenimleri öne alan (Sait Faik, Samet Ağaoğlu, Oktay Akbal, Nezihe Meriç, vb.) davranışlar; alabildiğine sert ve acı anlatımlar (Reşat Enis, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, vb.) yanında mizah (Aziz Nesin), ironi ve hümor (Haldun Taner), Cumhuriyet devri edebiyatımıza zengin bir çeşitlilik kazandırmıştır.
d. Tiyatro alanında, Cumhuriyet'in kuruluşundan İkinci Dünya Savaşı sonuna kadar olan süre içinde, İstanbul'da kısa ömürlü birkaç özel topluluk bir yana bırakılırsa, İstanbul belediyesine bağlı olarak sürekli oyun çıkaran Darülbedayi (sonradan İstanbul Şehir Tiyatrosu) ile daha sonra Ankara'da kurulan Devlet Tiyatrosu, ortalama birer hafta süren oyunlar verdikleri halde; bu süre içinde gerek bu kurumların, gerek Halkevlerinin çabalarıyla yetişen tiyatro seyircisi sayısının çoğalması üzerine, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra oyunların oynanma süresi birkaç aya çıkmış; ayrıca, İstanbul ve Ankara'da özel tiyatro sayısı çoğalmış; bütün bu tiyatroları besleyecek eser ihtiyacı da artmıştır. Bunun sonucu olarak, ilk dönemde pek de çekici olmayan ve ancak birkaç şair ve yazarın bir yan iş olarak ele aldıkları oyun yazarlığı; İkinci Dünya Savaşı sonrasında, doyurucu bir uğraş haline gelince, şair ve yazarlar sanatın bu dalıyla daha çok ilgilenmeye başlamışlar; bir yandan da yalnız tiyatro yazarlığını uğraş edinen yeni sanatçılar yetişmiştir.
e. Daha önceki devirlerde «musâhabe, sohbet» vb. adlarıyla bir yan çalışma olarak ele alınan deneme türü, Cumhuriyet devrinde üzerinde önemle durulan belli-başlı türlerden biri olmuş; usta birkaç yazarın (Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyüboğlu, vb. bu türü doğrudan doğruya uğraş edinmeleriyle gelişip yaygınlaşmıştır.
f. Eleştirme, inceleme, anı, fıkra, röportaj, gezi vb. türleri de Cumhuriyet devrinde gelişmesini sürdürmüştür.
Cumhuriyet devri edebiyatının başlıca şair ve yazarları şunlardır:
Şiir alanında:
(1923 kuşağı) Kemalettin Kamu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, vb.
(1928 kuşağı:
a. (Yedi Meşaleciler) Sabri Esat Siyavuşgil, Yaşar Nabi, Cevdet Kudret, Ziya Osman Saba, v.b.
(b. Serbest nazımcılar) Nâzım Hikmet, vb.
(1933 kuşağı) Ahmet Muhip Dranas, Cahit Sıtkı Tarancı, Fazıl Hüsnü Dağlarca, vb.
(1940 kuşağı: Garip'çiler) Orhan Veli Kanık, Oktay Rıfat, Melih Cevdet Anday.
(1945 kuşağı) Behçet Necatigil, Cahit Külebi, İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal, Necati Cumalı, Atilla İlhan, Ceyhun Atuf Kansu, vb.
(1950 kuşağı: a. (İkinci Yeni) Metin Eloğlu, Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya; Gülten Akın, v.b.
(Bunlardan Ahmet Hamdi, Cevdet Kudret, Necati Cumalı hikâye ve roman; Ahmet Kutsi, Nâzım Hikmet, Cevdet Kudret, Ahmet Muhip, Oktay Rıfat, Melih Cevdet, Behçet Necatigil, Sabahattin Kudret, Necati Cumalı oyun da yazmışlar; Ahmet Hamdi, Ahmet Kutsi, Cevdet Kudret, Behçet Necatigil inceleme ve edebiyat tarihi üzerinde çalışmışlardır.)
Hikaye ve roman alanında: (1928 kuşağı) Sadri Ertem, Bekir Sıtkı Kunt, Kenan Hulusi, Sabahattin Ali, Reşat Enis Aygen, vb.
(1933 kuşağı) Samet Ağaoğlu, Sait Faik, İlhan Tarus, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz, Orhan Kemal, Kemal Tahir, vb.
(1940 kuşağı) Oktay Akbal, Aziz Nesin, Haldun Taner, Orhan Hançerlioğlu, Vüs'at O. Bener, vb.
(1950 kuşağı) Yaşar Kemal, Tahsin Yücel, Tarık Dursun K, Fakir Baykurt, Muzaffer Buyrukçu, Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Füruzan, vb.
(Bunlardan Samet Ağaoğlu, Aziz Nesin anı; Oktay Akbal deneme, Aziz Nesin, Haldun Taner. Nezihe Meriç oyun da yazmışlardır.)
Tiyatro alanında: Vedat Nedim Tör, Cevat Fehmi Başkut, Refik Erduran, Turgut Özakman, Güngör Dilmen, Sermet Çağan, Yaşar Sabuncu, vb.
Deneme alanında: Nurullah Ataç. Suut Kemal Yetkin, Sabahattin Eyuboğlu, Vedat Günyol, Nermi Uygur, Adnan Binyazar, Emin Özdemir vb.
Anı, makale, fıkra, röportaj, gezi alanlarında: Và-Nů, Nadir Nadi, Çetin Altan, Ilhan Selçuk, Mahmut Makal, Fikret Otyam, Azra Erhat, vb.
İnceleme, eleştirme alanında: Mustafa Nihan Özön, Pertev Naili Boratav, Mehmet Kaplan, Metin And, Rauf Mutluay, Asım Bezirci, Konur Ertop vb.
Cumhuriyet dönemi Çağdaş Türk Romanı ve Özellikleri
Giriş ve Özet:
Milli Edebiyat döneminden Cumhuriyet dönemine geçerek olgun roman örneklerini bu yıllarda veren yazarları bu dönemin ilk yıllarının yazarları olarak değerlendirilir. Yazarlar toplum gerçeklerini yansıtmaya, sorunlarına çözüm getirmeye çalışırlar, fakat daha çok gördüklerini, gözlemlediklerini yansıtmak çizgisinde kalırlar.
1930-1940 yılları arasında yazarlar toplum gerçeklerini, Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) yıllarını konu olarak işlerler. 1940’lı yıllarda romanlarda 1939-1945 yılları arasında cereyan eden İkinci Dünya Savaşı yıllarında konularda toplumsal kaygı ağırlık kazanır, toplumsal konular çeşitlenir. Edebiyatımızda “köy edebiyatı” başlar, köy ve köylünün sorunları dile getirilir. Birçok eserle birlikte, Köy Enstitülü eğitimci Mahmut Makal’ın “ Bizim Köy” eseri ünlüdür…
1950’li yıllarda İkinci Dünya Savaşı yıllarında yetişen köy çıkışlı, Köy Enstitülü yazarlar köy ve kasaba romanlarını yayımlamaya başlarlar.
1960’lı yıllarda toplumcu genç yazarlar konuları çeşitlendirirler; geçirilen siyasal, toplumsal ve ekonomik değişimler ve bunların sonuçları ele alınır.
1970-1980 yılları arasında roman yazarları sayısında büyük bir artış görülür. Konu türlerinde de artış görülür, yazarların sıkıntısını çektikleri 12 Mart ve 12 Eylül olayları ele alınır. Belgelere dayanarak yazılan tarihsel romanlarla birlikte, Almanya’ya göçün değişik bir yanıyla girdiği romanlar görülür. Türkiye’den Almanya’ya getirilen çocukların dil sorunları, anne babalarının iş yaşamlarında karşılaştıkları sorunları, sıla özlemi, Alman topluluğuna uyum sağlamada çekilen sıkıntılar anlatılır.
1980-1990 yılları arasında aileden hareket ederek, 1900’lerden başlayan geniş bir zaman dilimi içinde, Türkiye’nin toplumsal yaşamından kesitler verilir. Öz yaşam öyküsü özelliği taşıyan romanlar yazılır. 12 Eylül 1980 öncesi olaylarından kesitler verilir. Yetmişli yılların gençliği sorgulanır. İnsanların alın yazılarına egemen olmak için gösterdikleri çaba, köyden kente göç ile köylülerin kentte içine düştükleri çıkmazlar, kadın sorunları anlatılır. Roman klasik yapısından uzaklaştırılır, yeni bir kurgu kazandırılır. Yazarlar, belgelere dayanarak tarihe yönelir. Günümüzde Türk romanlarının değişik Batı dillerine çevrilmesi, “Nobel Ödülü” alması Türk romanındaki gelişmenin ölçüsünü gösterir.
Türk edebiyatında belli başlı deneme yazarları şunlardır: Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Suut Kemal Yetkin, Mehmet Kaplan, Nurettin Topçu, Salah Birsel, Vedat Günyol, Enis Batur, Mehmet Salihoğlu, Uğur Kökden, Nermi Uygur, Emin Özdemir, Adnan Binyazar, Ahmet Turan Alkan, Ali Çolak…
Cumhuriyet Dönemi Çocuk Edebiyatı
Tanzimattan Cumhuriyete kadar, çocuk kitapları sayısında fazla bir artış görülmez. 1921'de kurulan Çocuk Esirgeme Kurumu ilerleyen yıllarda ve özellikle de 1943'ten itibaren, çoğu çeviri olmak üzere, yüzden fazla değişik kitap bastırtmıştır. 1952’den sonra yazılan eserlerde, toplumsal içerikli hikaye ve romanların yer aldığı görülür. Bazı okul ve kütüphanelerde çocuk kitabı haftaları ve sergiler düzenlenmeye başlanır. Eflatun Cem Güney “Açıl Sofram Açıl” ve “Dede Korkut Masalları” ile çeşitli ödüller almıştır. 1964 yılında Vala Nurettin ve Nihal Karamağaralı’nın yazdığı “Korkusuz Murat” Doğan Kardeş Ödülü almıştır. Aynı dönemde Orhan Veli Kanık La Fontaine çevirileri ve Nasreddin hoca fıkralarını akıcı bir dille kaleme alır. Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiir kitabı “Çocuk ve Allah”, “Açıl Sofram Açıl”, “Balina ile Mandalina”, “Okumayı Seven Ayı” ve “Yaramaz Sözcükler”i, Aziz Nesin’in “Şimdiki Çocuklar Harika”, “Üç Karagöz Oyunu”, “Pırtlatan Bal” adlı eserleri çocuklara hitap eden ve bu dönemde yazılmış eserlerdir. Cahit Uçuk “Kırmızı Mantarlar “(1943), “Üç Masal” (1944), “Türk Çocuğuna Masallar” (1946), “Ateş Gözlü Dev” (1946) ve “Kurnaz Tilki “(1946), adlı eserleri yazmış ve “Türk İkizleri “(1958) adlı eseri ile Hans Christian Andersen ödülü almıştır. Mümtaz Zeki Taşkın tiyatro eserlerinin yanısıra “Çocuklarımıza Resimli Şiirler” (1959), “Çitlenbik Kız” (1975) ve “Çocuklara Kahramanlık Hikayeleri” (1978) adlı eserleri yayınlanmıştır.
Rıfat Ilgaz, “Hababam Sınıfı”, “Küçük Çekmece Okyanusu” ve “Cankurtaran Yılmaz”ı yazmıştır. Mehmet Seyda roman ve hikaye türünde “Bir gün Büyüyeceksin”, “Şeytan Çekiçleri”, “Çikolata” ve “Düşleme Oyunu”nu yazmıştır.
1966’dan başlayarak çocuk kitaplarında gelişme görülür. Talip Apaydın “Toprağa Basınca”, “Dağdaki Kaynak”, “Elif Kızın Elleri”; Gülten Dayıoğlu “Fadiş”, “Dört Kardeştiler”, “Suna’nın Serçeleri” ve “Yurdumu Özledim”i yazmıştır. 1970’lerden sonra çocuk edebiyatı hareketlenmiş ve çeviriler artmıştır. Çoçuk oyunları, tiyatroları ve masalları konusunda önemli eserler verilmiştir.
1966-67 yıllarında “Ayşegül ve Ayşecik” dizisi Türkiye’ye gelene kadar, resimli kitap yoktu. Sadece Amerikan Board Neşriyat Dairesi (Red House) 1961 yayınları ile bu türde eserler veriyordu. İçerik açısından başarılı olanlar fiziksel ve resimleme yönünden başarılı olamıyorlardı. Bu tercümelerin çoğu toplumumuza uymuyordu. Can Göknil’in “Kirpi Masalı” ilk resimli çocuk kitabımızdır.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu haftanın en büyük amacı çocuklara okuma alışkanlığı ve kitap sevgisini kazandırmaktır. Bakın usta denemeci Suut Kemal YETKİN, kitap sevgisini nasıl anlatmış:
“Dünyada hiç bir dost, insana kitaptan daha yakın değildir. Sıkıntımızı unutmak, donuk hayatımıza biraz renk, ışık vermek, daracık dünyamızda bulamadığımız şeyleri yaşamak için tek çaremiz kitaplara sarılmaktır. Düşünüyorum da, şu dünyada kitaplar yok oluverse, yaşamak ne denli güçleşir, çekilmez bir ağırlık olur. Dünyamızı nasıl insansız düşünmezsek, insanı da kitapsız düşünemeyiz. Beyinde, düşüncenin kıvılcımının parladığı ilk andan beri, insan düşündüğü ve duyduğunu türlü şekillerle, eline ne geçirdiyse ona yazmaktan, çizmekten kendini alamamıştır. Okuyan kişi için kitaplığın yanı başından daha rahat bir yer olabileceğini sanmıyorum...."
CUMHURİYET DÖNEMİ ŞİİRİ Döneminde Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)
Bu şairlerin başında, ulusal yazın anlayışını yansıtan, Türkçe ve hece ölçüsüyle etkileyici şiir örnekleri veren Beş Hececiler geliyor. Beş Hececiler’in dikkati çeken yanları, şiirlerinde Anadolu’ya yönelik olanlar başta olmak üzere, kahramanlık duygularını kamçılayan temalara yer vermeleridir. Ele aldıkları temaları, lirizmin egemen olduğu bir söyleyişle okuyuculara aktaran şairlerin, kendileriyle aynı yıllarda şiirlerini yayımlayanları etkiledikleri gibi, kendilerinden sonrakileri de etkiledikleri göze çarpıyor. En çok Faruk Nafiz‘in şiirlerinde görülen lirizm, kimi şiirleriyle Ali Mümtaz Arolat’ta (1897-1967) dikkati çekiyor.
Arolat hece ölçüsünü ve dizeleri kısalı uzunlu kullanmada Enis Behiç‘in başlattığı biçim değişikliğine yenilerini etkilemiştir. Şair şiirlerini Bir Gemi Yelken Açtı, Hayal İkliminden Dönen Diyar ki adlı iki kitapta toplamıştır.
1920’lı Yıllarda Türk Şiiri
Kemalettin Kamu (1901-1948), Necmettin Halil Onan (1902-1968), Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962) ve Ömer Bedrettin Uşaklı (1904-1946)’yı da bu yılların şairleridirler.
Hece ile şiir yazılmasının gelişmesine, lirizmin ağır bastığı, içten duygularla yazılmış, daha çok yurtseverlik temasını işlediği, şiirleriyle katkıda bulunan Kemalettin Kamu’nun şiirleri dergilerde yayımlanmıştır. Ölümünden sonra Rıfat Necdet Evrimen’in hazırladığı Kemalettin Kamu, Hayat,ı Şahsiyeti ve Şiirleri adlı kitapta bir araya toplanmıştır.
Deneme dilinde çeşitli bilim, felsefe ve sanat dallarına ait terimlere yer vermekten ziyade halk çoğunluğunun ortak günlük konuşma dilinin düşünce diline dönüştürülmesi çabası hâkimdir. Denemede bilimsel yazılardaki kuruluk ve şematiklik bulunmaz. Düşünce, şiirsel, akıcı, samimî bir üslûpla sunulur. Bu bakımdan deneme yazılarının geniş halk yığınlarınca kolayca ve rahatlıkla okunabilme özelliği vardır. Deneme yazarı yazısını yazarken bir anlamda kendi kendisiyle diyalog içindedir. Kendi zihinsel âleminde düşünce temrinleri yapar.
Nurullah Ataç, bu konuda şöyle der:
"Yazı dilinin konuşma dilinden başka olmasını isteyen dar görüşlüler dilediklerince tepinsinler, devrik tümce giriyor, girdi yazı diline. Ben istediğim için değil, çağımız istediği için. Genci de ona gidiyor, yaşlısı da. Yaşsızlar vardır, yaşsız, çağsız, tatsız tuzsuz, ölü gibi yaşayanlar, bir onlar gitmiyor, gidemiyor konuşma diline. Konuşma dili, devrik tümce, yarının canlı, güzel ışıklı Türkçesi. Onun geldiğini göremeyenler, sezemeyenler kendilerine ağlasınlar!" (Nurullah Ataç, Günce, TDK Yayınları, Ankara 1972, s. 306).
Ahmet Haşim, Bize Göre (1928), Gurebahane-i Laklakan (1928);
Refik Halit Karay, Bir Avuç Saçma (1939), Bir İçim Su (1931), ilk Adım (1941), Uç Nesil Uç Hayat (1943), Makyajlı Kadın (1943), Tanrıya Şikâyet (1944);
Falih Rıfkı Atay'ın, Eski Saat (1933), Niçin Kurtulmak (1953), Çile (1955), İnanç (1965), Pazar Konuşmaları (1966), Kurtuluş (1966), Bayrak (1970) gibi kitaplarını saymak mümkündür.
Milli Edebiyat Döneminde Mizah ve Hiciv Yazı Türü Özellikleri
Neyzen Tevfik Kolaylı (1879-1953), Halil Nihat Boztepe (1882-1949), İhsan Hamami (1884-1948),Hüseyin Rıfat Işıl (1880-1954) ve Abdülbâki Fevzi Uluboy (1885-1954).
Mizah, düşünceleri şaka ve nüktelerle süsleyerek anlatan söz ve yazı çeşidi olmakla birlikte, zaman içinde daha ağır türleri de içine alan bir terim haline gelmiştir. Mizahta temel hedef güldürme ise de, çok defa güldürmenin altında fert ve toplumdaki aksaklıkları, çirkinlikleri eleştirme ve iğneleme, düzeltme amaçları da gizlidir. Kin ve intikam duygusundan kaynaklanmayan mizahta, küçük düşürme amacı yoktur; daha ağır şekilleri olan istihzada ise hedef, üstü örtülü ve iğneleyici alaydır. Mizah halk zekâsının ürettiği bir savunma aracı olup, gülünç hikâye ve fıkraların en az saldırgan olan biçimine dayanır. Mizahın özü şaka sayesinde duygu patlamasının önüne geçmektir.
Mizah Dergileri
Akbaba 1922-1977, Markopaşa 1946-1947, Tef 1954-1961, Gırgır 1972-2017, Fırt 1976-, Çarşaf 1975-1992, Limon 1985-1991, Avni 1990-1996, Leman 1991-: Penguen 2002, Uykusuz 2007- vb…
DÜNYA BARIŞ KONSEYİ ÖDÜLLERİ
Dünya Barış Konseyi, 22 Kasım 1950 'de, ünlü Şair Nâzım Hikmet'e, İspanya'dan Pablo Picasso, Şili'den Pablo Neruda, Amerika’dan Paul Robeson ve Polonya'dan Wanda Jakubowska'ya "Uluslararası Barış Ödülü'nün verildiğini açıkladı. Birleşmiş Milletler bünyesinde yer alan ve 1949 'da kurulan, beşi devamlı, on beş ülkenin görev aldığı Dünya Barış Konseyi'nin amacı ,küresel güvenlik, silahsızlanma,ulusal bağımsızlık,ekonomik, sosyal adalet ve gelişim...başlıkları altında toplanmıştır. Kalemini, gönlünü, emeğini, düşüncelerini, fikirlerini ve eserlerini insanlığa adamış kişiler, "Dünya Barışı Ödülü"ne layık görülürler ve tüm insanlığın gönlünde unutulmaz yerlerini alırlar.
NÂZIM HİKMET (1902-1963), Dünya şairi. Hepimiz Nazım Hikmet'in 1949 yılında Bursa Cezaevi'nde sağcı fanatiklerce, linç edilmek istenen Paul Robeson için "Korku" şiirini yazdığını ve bu şiirle daha sonra Picasso, Neruda ve Paul Robeson’la birlikte Uluslararası Barış Ödülüne değer görüldüğünü biliyoruz.
“Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robeson/inci dişli zenci kardeşim/kartal kanatlı kanaryam/türkülerimizi söyletmiyorlar bize,/Korkuyorlar Robeson/şafaktan korkuyorlar,(görmekten, duymaktan, dokunmaktan korkuyorlar.
Yağmurda çırçıplak yıkanır gibi ağlamaktan,/sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar./Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhad gibi sevmekten/(Sizin de bir Ferhad’ınız vardır elbet Robeson, adı ne? /Tohumdan ve topraktan korkuyorlar,/akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar./Ne iskonto, ne komisyon, ne vade isteyen bir dost eli/sıcak bir kuş gibi gelip konmamış ki avuçlarının içine, Ümitten korkuyorlar Robeson, ümitten korkuyorlar, ümitten./Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam,türkülerimizden korkuyorlar.”
TARİHİ EDEBİYATTAN ÖĞRENMEK
“Çıktık Horasan’dan sökün eyledik/Düşürdüler bizi tozlu yollara.” Dedemoğlu
“…Sevgilerini birbirlerine bildirmek için kuşların ötüşünden ve dans edişinden başlatabiliriz, müzik, şiir ve edebiyatı. Plastik sanatlar ise kuşların yuva yapması ile başlar…” Cevat Şakir.
“Tarihi, edebiyattan öğrenmeyi her zaman yeğledim" diyen değerli yazar Doğan Hızlan, "Sonbahar sanatın ilk baharıdır" demiş. Şiirlerde, öykülerde, türkülerde ve destanlarda tarihin ve kültürün kökleri gizlidir.
“Tuna’dan Batı’ya “ eserinin sahibi Hamit Zübeyir Koşay, tarihi yollar ve halk edebiyatı üzerine yaptığı özgün çalışmaları ile tarihi edebiyata en güzel bir şekilde aktarmıştır.
Usta yazar Sait faik Abasıyanık SON KUŞLAR öyküsünü şöyle noktalamakta: "...Adalarda doğal güzellikleri ve kuşları yok ettiler; sevgili çocuklar, bizim için değil ama sizin için yazık olacak, yazık olacak."
Yahya Kemal'e, Dr. Asım Neşet Sözmen, "MURABBA"yazar: “Hasretle bakıp Boğaz'a çık Park otelinden,/İnler o cesim gövdeli saz ince telinden,/Son şiirini söyler de düşer câm elinden,/Cennet gibi bir yol görünür, Meşrika, Hinde."
İstanbul'un tarihini "YAHYA KEMAL'e şiirinde harmanlayan Rauf Aydın'a kulak verelim: "Şiirinde dile geldi, tarih donandı, çağ çağ;/Gaziler "TEKBİR" söyler, gezer yankısı dağ dağ./Boğazın sırtlarında, fatihler kurdu "OTAĞ"./ Bu ihtişam "KEMAL 'de" şiirden billûr oldu..."
"Ey şair, ey güzelliği temsil eden zekâ,/Bir devre ihtişamla nihayet veren dehâ./Şahsında tam "Kemal"ini bulmuştu şiirimiz,/Her mısraında benliğimiz vardı, tertemiz..." Ey Türk'lüğün zekâsını temsil eden dehâ,/Duymaz senin kadar bizi; hiç kimse bir daha!/ Sevdin, ne varsa Türk'lüğe ait, büyük, derin;/Şehnamemiz demektir o eşsiz şiirlerin..."
“Balkanlı olmak için her şeye Almanya gibi postalla karışmak gerekmiyor; sadece Yahya Kemal’in hasretle terennüm ettiği bu dünyayı kavrayalım ve sevelim yeter. İlber Ortaylı.
.“Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı ve ATATÜRK (KB.Yayını)” eserinde Prof. Dr. İlhan Başgöz şöyle demekte: “…Mustafa Kemal hayatının sonuna kadar “cehaleti” ortadan kaldırmak fikrini tekrar etmiş ve “Memleket evlâdını ekonomik ve toplumsal hayata doğrudan etkili ve faydalı kılmak için” demiştir. Bir ülkenin zenginliği eğitimli insan gücüdür.
“Kuşatılan Cumhuriyet Eğitimi” eserinde tarihe ışık tutan Eğitimci yazar Mustafa Gazalcı,”Köy Enstitüleri ,kuruldukları yerde birer bölgesel gelişme projesi, bütün Türkiye’de de toplumsal kalkınma projesi olarak uygulandı. Bu okullardan her yönüyle donanımları, içinde yaşadığı toplumun sorunlarını bilen, onlara kendi olanakları içinde çözümler üreten insanlar yetiştirdi….”demektedir.
“Tarihi edebiyattan öğrenmeyi yeğlerim… Bir yazarın kalıcılığının birkaç ölçüsü vardır. Bu ölçülerden önde geleni, yarattığı tiplerin, kahramanların bugün de aramızda dolaşmasıdır.” Doğan Hızlan - Edebiyat Gündemi…
"Kitaplar vardır, kimileri yalnız ve yalnız özel kitaplıklara girebilir/ Olağanüstü yazılarla yazılmıştır kimileri. A. Gide "SÖZ"ü sonsuzlaştıran ve belge niteliği kazandırarak geleceğe taşıyan kitaplar ve dergiler insanlığın ortak belleği olarak "Dünya kültür mirası “" arasında özgün, saygın, seçkin ve özel yerlerini almaktadırlar. Kültür ve sanat alanında belirli sürelerle çıkan dergiler, düşünce ,fikir ve Edebiyat dünyamızın en değerli kaynak eserleri ve hazineleridir. Halk Evlerinin kuruluşu ile başlayan "Ülkü ve fikirler" gibi 35 ayrı dergi, Türk Dili Dergisi, Yıllardır Atatürkçü çizgide yılmadan aydınlatıcı yazılarla çıkmaya devam eden Başkent Üniversitesi Kültür Yayını Bütün Dünya dergisi ve daha niceleri düşünce zenginliğimizin eserleridir.
Edebiyat tarihi insanlığın öyküsüdür.Yaşamın bütün evrelerini değişik kalemlerden okuyarak insanlığın belleğine yakınlık kurarız. şiir, öykü, deneme, masal, tekerleme ve diğer anlatımlar bize ışık tutarlar. İnsan okur. Okudukça yükselir… Prof.Dr.Kışlalı’nın dediği gibi : “İnsan kendi çevresinin bilgilerini sindirdiği oranda dünyadaki bilgi birikimlerinin de farkında olmalıdır. Bununla yetinmeyip, kendi çağından önceki bilgileri de kavramalıdır. Ancak böylece “zaman”ı aşar, bütün zamanları kavramış gerçek bir “aydın” olabilir.”
Yararlanılan kaynaklar:
Türk Dili ve Edebiyatı internet portalı
Cevdet Kudret, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı |