UNESCO TÜRKİYE MİLLÎ KOMİSYONU BAȘKANLIĞINA
2019 ATATÜRK YILI OLARAK İLÂN EDİLMELİDİR
Büyük ozanlarımızdan Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde şöyle der:
"Milletler büyük evlâtlarıyla soluk alırlar."
Daha doğrusu, bağırlarından çıkardığı evlâtlarının eylemleriyle varlıklarını sürdürür, yaşamlarını korurlar.
İşte bu gerçeği, en açık bir biçimde, bütün boyutlarıyla, Mustafa Kemâl'in 19 Mayıs 1919 da başlattığı o büyük kutsal eylemle oluşturduğu 19 Mayıs şafağında görebiliriz.
Söylemek bile fazla, her şafak yeni bir sabahın başlangıcıdır.
19 Mayıs da çağdaş Türkiye'nin, başka bir deyişle Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuş şafağıdır.
kurtuluş ateşinin kalplerde ve kafalarda yakılış şafağı.
Bu yeniden doğuş ve kurtuluş şafağının anlamını kavrama, 99 yıl öncesinin tarihsel ve toplumsal koşullarını anımsamayı gerektirir.
Bir düşünelim 99 yıl öncesinin o acılı ve karanlık günlerini.
Büyük Nutkun girişinde söylenenleri kalın çizgileriyle birkez daha anımsamaya çalışalım:
Girilen büyük bir savaştan yenilgiyle çıkılmıştır.
Ulusumuzun orduları dağıtılmış, silahları elinden alınmıştır.
Ülkemiz, bir baştan bir başa yabancı güçlerce paylaşılmıştır.
Sözcüğün gerçek anlamıyla, tüm ülkede acılı ve karanlık günler başlamıştır.
Öte yandan, ülkenin yazgısını elinde tutanlar, bütün bunları umursamaz olmuş,
kendi canlarının derdine düşmüşlerdir.
Halk, içinde bulunduğu koşulların doğal bir sonucu olarak, umutsuzluk;
yurtseverler de çaresizlik içindedirler.
Bütün bu ağır koşullar, bir alın yazısı gibi benimsenmiştir.
Yapılacak hiç, ama hiç bir şey yoktur. Çünkü tutunulacak hiç bir dal kalmamıştır.
Umutsuzluk ve çaresizlik, karanlık bir gece gibi, yüreklere ve kafalara çökmüştür.
Kurtuluş başka bir yönden, başka bir yerden beklenmektedir.
Bu, gerçekte güvensizliğin, umutsuzluğun sesidir.
Bu, insanın kendinden kaçışı, doğaüstü güçlere sığınışıdır.
99 yıl öncesinin görünümü, en yalın biçimiyle böyledir.
İşte Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919 da Samsun'a çıkarak, bütün ülkeye egemen olan
umutsuzluğu umuda, korku ve yılgınlığı direngenliğe, güvensizliği özgüvene dönüştürmüştür.
Daha kestirmeden söyleyelim: Yüreklere ve kafalara kurtuluşun tohumlarını ekmiştir.
Bu yönden, 19 Mayıs'ı salt ulusal bağımsızlık savaşımıza giden yolun başlangıcı sayamayız. Böyle bir yaklaşım, onu eksik algılamak olur.
Peki nedir 19 Mayıs'ın anlamı ?
İnsanın kendi gücüne inanması, insan güçleri arasında dayanışmanın yaratılması,
yani halk kaynağına inilmesidir.
Bu açıdan bakarsak, ulusal bağımsızlık savaşımız ve onu izleyen yıllarda
halk içinde halkla birlikteliğin tohumları, 19 Mayıs Șafağı'nda atılmıştır.
İşte bunun içindir ki, 19 Mayıs yalnızca bir savaşın kronolojisinde ilk halka değildir.
Bu savaşın getirdiği ulusal dayanışma, ulusal onur, tam bağımsızlık gibi,
temel kavramların da doğuş ve çıkış noktasıdır.
19 Mayıs'ı, yenilgiyle çıkılan bir savaştan sonra, kurtuluş yolunun aranması diye adlandırma da eksiktir. Çünkü, kurtuluşa giden yol özgürlük gibi, bağımsızlık gibi, insan onuru gibi temel değerlerin toprağından geçer.
İşte 19 Mayıs, bir bakıma bu temel değerlerin ekildiği topraktır.
Ya da, bunları kendi ulusal eylemimiz içinde doğuran bir atılımdır.
19 Mayıs şafağının yaratıcısı Mutafa Kemal de, Büyük Nutkunda 19 Mayısı ele alırken, ona çok değişik boyutlar yükler.
19 Mayıs'ı Cumhuriyet`in getirdiği değerler dizgesiyle özdeşleştirir.
İşte asıl önemli nokta da, kanımızca, buradadır.
Bize göre her 19 Mayıs, 19 Mayıs Șafağı'nın tasarımcısı ve büyük bir başarıyla uygulayıcısı Mustafa Kemal Atatürk'e bir hesap verme günüdür.
O'na,
- 19 Mayıs'ta Samsun'da yaktığın "ya bağımsızlık ya ölüm" ateşi bugün de kafalarımızda ve
yüreklerimizde yanıyor;
- 19 Mayıs'la getirdiğin, insanımızı kulluktan kurtarıp kendi aklını kullanan özgür yurttaşlar
katına çıkarma eylemi, bugün de sürüyor;
- 19 Mayıs'la bizlere gösterdiğin gerçek yol, yani "insan yaşamında, en gerçek yol gösterici,
bilimdir" düşüncesi, bugün de geçerliliğini koruyor;
- 19 Mayıs eyleminle, bize armağan ettiğin "tam bağımsız Türkiye ülküsü" bugün de canlılığını
sürdürüyor;
- 19 Mayıs'ta attığın inançlı adımla gerçekleştirdiğin, "yurtta barış ve ulusal birliğimizin kaynağı ve
dayanaı olan Laiklik" ilken, bugün de aynı inanç ve özenle korunuyor, diyebiliyor muyuz..?
Tüm bunların bir bilançosunu çıkararak, Büyük Atatürk'ün Kutsal Eylemi'nin 100. yıl dönümünde. O'nun izinde olduğumuzu kanıtlayabiliyor muyuz?
Vatanımızın Kurtarıcısı, Devletimizin, ve Cumhuriyetimizin Kurucusu, Ülkemizi ve Ulusumuzu, dünyanın en uygar ve çağdaş ülke ve uluslarının düzeyine yükselten Büyük Atatürk'e minnet ve şükran borcumuzu ödemenin bir yolu da, ülkemizde hüküm süren tüm olumsuz koşullara rağmen,
2019 YILININ ATATÜRK YILI OLARAK İLÂN EDİLMESİNİ SAĞLAMAKTIR.
O, tüm bu başarılarının yanısıra, Türk olarak ama aynı zamanda dünya vatandaşı olarak, kişiliğimize ve kültürümüze özgüven duymamızı sağladı. Bu özgüven, bize kıvançla, saygıyla ve insan sevgisiyle, tüm dünya insanlarının karşısında "ne mutlu Türk'üm diyene" dedirten bir özgüvendir.
İşte Türk Ulusu'nun bu en büyük evlâdına, Samsun'a çıkışının 100. yıl dönümünde, şükran ve minnet borcunu ödemesi, O'nu 2019 yılı boyunca, saygıyla, sevgiyle, özlemle anmasını gerçekleştirmesi için, gereken çalışmaların yapılması en büyük dileğimizdir.
Yukarda sıraladığımız gerçeklerin ışığında, Unesco Türkiye Millî Komisyonu'nun, 2019 yılının ATATÜRK YILI olarak ilân edilmesi doğrultusunda, gerekli çalışmaları yapmasını diliyor ve umuyoruz.
İyi dileklerle ve saygıyla
Dursun ATILGAN
Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu
Genel Başkanı |